Çoklu paydaş yönetimi için düzenli ve sağlıklı bir iletişim şart

amaclar icin iletisim piril kadibesegil Allianz

Kurumsal sürdürülebilirlik, kurumsal büyümenin ve karlılığın önemli olduğunu kabul ederken, şirketin çevresel, ekonomik ve sosyal hedeflerini de takip etmesini gerektirir. Sürdürülebilirlik iletişimi, sürdürülebilirliği operasyonel ve stratejik faaliyetlerine entegre eden şirketler için bir iş stratejisidir. Şirketlerin müşterilerine, tüketicilerine ve diğer paydaşlarına sürdürülebilir bir yaklaşımla işlerini nasıl yaptıklarını anlatmasına olanak tanır. Paydaşlarıyla ilişkileri güçlü olan şirketlerin kurumsal iş hedeflerine ulaşmaları da bir o kadar kolay olacaktır. Sürdürülebilirlik iletişimi ve kurumsal sürdürülebilirlik hakkında görüşlerini merak ettiğimiz Allianz SE Sürdürülebilirlik Yöneticisi Pırıl Kadıbeşegil’e aşağıdaki sorularımızı yönelttik.

Sürdürülebilirlik çalışmalarının iletişimi şirketler için neden önemlidir?

İletişim ne yazık ki sürdürülebilirlik çalışmalarında ilk akla gelen stratejik adımlar arasında yer almıyor. Oysa iletişim şu an ‘sürdürülebilirlik’ alanının en ihtiyacı olan şey. ‘Sürdürülebilirlik’ sözcüğünün kendisinden başlayarak bu konuyu çevreleyen kavramlar ne yazık ki kolay anlaşılabilir değiller. Kendimizi, işimizi, amacımızı en çok anlatmamız gereken şu dönemde, iletişimi strateji gözlüğüyle ele alanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. İşimizin temelinde yatan çoklu paydaş yönetimini harekete geçirebilmek için düzenli ve sağlıklı bir iletişim şart. İyi bir hikaye anlatıcılığıyla en karmaşık kavramları en basit şekilde aktarabilir, paydaşlarınızın desteğini hep yanımızda hissedebilir ve dahası gönülleri fethedebilir, kitleleri harekete geçirebiliriz…

Kurumsal sürdürülebilirlik konusunda gelecek öngörünüz nedir?

Dünya bir yol ayrımında. 2020, sosyal dönüşümde önemli bir yıl oldu. Bir yandan pandemi, bir yandan kadın hareketi, ‘Black Lives Matter’ protestoları, iklim değişikliğinin gözle görülür etkileri… Tüm bu değişimler şirketler için de bir aydınlanma dönemi oldu. Her gün sayısı artan şirketler, sürdürülebilirliğin artık sadece ‘çöp üretimi’ ve ‘karbon ayak izinden’ öte ‘doğru işi yapmak’ olduğunu anladılar. Bundan birkaç yıl önce ‘kar odaklı’ şirketlerin asla yönetim kurulları gündeminde görülmeyecek konular, artık Yönetim Kurulu Üyesi seviyesinde temsil ediliyor; Sürdürülebilirlikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı. Bugün sürdürülebilirliğin şirketin her adımında nasıl entegre edildiğini görüyoruz. Tüm bu önemli adımların sonucu olarak çok uzak olmayan bir gelecekte de artık ‘kar’ odaklı şirketlerin yerini ‘sosyal değer üreten’ şirketlere bırakacağını öngörüyorum.

Burada dile getirilen görüşler Sürdürülebilirlik Adımları Derneği‘ne aittir. Dolayısıyla hiçbir biçimde Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu’nun resmi görüşleri olarak değerlendirilemez.

Haberi Okuyan Çözümü Görmeli

amaclar icin iletisim surdurulebilirlik adimlari ozgur gurbuz ekosfer

Günümüzün en önemli meselelerinden biri olan iklim krizinin toplumların gündemine taşınması ve yapılabilecekler konusunda farkındalığın arttırılması için medyanın gücüne ihtiyaç var. Bu noktada iklim haberciliği; iklim krizinin bilinilirliğinin ve çözümlerin görünürlüğünün sağlanmasına dair eşsiz bir konuma sahip.

İklim haberciliği; iklim değişikliği, nedenleri ve etkileri ile ilgili bilgi toplar, çevresel öngörüleri, iklim değişikliğini azaltmanın yollarını sunar. İklim krizinin günümüzdeki etkilerine ve gelecek senaryolarına da yer verir. Ancak çözümlerden bahsetmeyen iklim krizi haberlerinde, “10 yıl kaldı veya gelecek 20 yıl içinde” gibi okuyucunun dikkatini çekmeye yönelik kullanılan kalıplar iklim haberciliği üzerinde felaket haberciliği algısının oluşmasına yol açabilir. Peki, iklim krizi haberciliği nasıl yapılmalıdır? Gazeteci ve Ekosfer Derneği Kurucusu Özgür Gürbüz sorumuzu yanıtladı.

İklim krizini değil çözümü büyütelim

Gazeteciliğin özünde kamu yararı var. Haber yapmamızın en önemli nedeni, kamuyu yani halkı korumak. Çevre gazeteciliğinde bu kavramı biraz daha genişletip, kamunun yerine yaşamı koymalıyız. İklim haberlerine de bu bakış açısıyla yaklaşmak önemli. Bu sayede haberlerinizi, işin özünden uzaklaştıracak (kim daha suçlu gibi) kıyaslamalardan ve iklim inkarcılarından koruyabilirsiniz.

İklim 101

İklim krizi özelinde uzmanlaşmak önce temel bir çevre/ekoloji bilgisi gerektiriyor. Ardından da iklim, enerji ve uluslararası müzakerelerle ilgili kavramları öğrenmeliyiz. Seragazları, iklim değişikliğinin nedeni, etkileri ve başta enerji olmak üzere tüm sektörlerde sorun ve çözüm için önerilen temel fikirlerin bilinmesi sizi haber kaynaklarınızla konuşurken bir adım öne çıkarır. İklim inkarcılarına karşı koruma sağlar ve bir süre sonra karışık görünen kavramları basitleştirerek anlatmanıza yarar. Herkesin bildiğini düşündüğümüz terimleri daha net bir şekilde belirterek çözüme destek olmaya da başlarsınız. Fosil yakıtlar deyip geçmek yerine, parantez açıp (petrol, kömür ve doğalgaz) yazarsanız, okuyucunuz krizin sorumluları ve hayatı arasında daha rahat bir ilişki kuracaktır. Basit bir fark ama haberinizi daha faydalı hale getirir.

İklimle ilgili terimler karmaşık gelebilir. Aslında, bir alanda uzmanlaşmak isteyen her gazetecinin göze aldığı bir çalışmadan farklı değil. Hukuk ya da sağlık terimleri daha kolay mı sanıyorsunuz? İklim krizi gıdadan enerjiye, uluslararası ilişkilerden yaban hayata kadar farklı alanlara dokunduğu için ev ödevimizin biraz daha çok olduğunu kabul edelim ama korkmayalım.

Haberi okuyan çözümü görmeli

İklim kriziyle ilgili haberlerin, özellikle Türkiye’de, felaket senaryolarına odaklı olduğu, bu yüzden de okuyucu/izleyiciyi güçsüz hissettirdiğini düşünüyorum. Kendini felaketin büyüklüğü karşısında çaresiz hisseden okuyucu konudan uzaklaşıyor ya da görmezden gelmeye çalışıyor. İklim krizinin bir dizi felakete neden olacağını söylemek ve bunların boyutlarından bahsetmek elbette gerekebilir ama işi orada bırakmamalıyız. Haberlerde çözüme yer vermek, yerele ve insan öykülerine yaklaşmak çok önemli. Sorunu çözmeye nereden başlayacağını haberimiz göstermeli; en azından bu konuda fikri olanlara mikrofon uzatmalı.

Bugün karşımıza çıkan birçok haberin iklim kriziyle bağı var ama bazen doğru soruyu sormuyor bazen de o bağı görmüyoruz. Bu da önemli bir gazetecilik yeteneği olduğunu düşündüğüm, “haber görme”yi çok daha önemli kılıyor. Yeni açılan bir metro hattının uzunluğu yazarken aklımıza o hat sayesinde ne kadar seragazının atmosfere bırakılmadığı gelmiyor. Kömür santralına takılan filtreleri iyi haber diye anlatan yetkiliye, “peki ya iklimi değiştiren ve hiçbir filtreyle tutulamayan seragazlarını ne yapacaksınız” diye sormuyoruz. Haber eksik kalıyor hatta yanıltıcı bile olabiliyor. Bisikletiyle işine giden “çılgın bir sporcu”nun harika öyküsünü, destansı fotoğraflarla anlatırken onun aslında otomobiliyle işe giden birine kıyasla dünya için nasıl bir kahramanlık yaptığından bahsetmiyoruz. İklim kahramanı özendirmek, başkalarının onu örnek almasını sağlamak elimizde ama iklimle bisiklet arasındaki ilişkiyi biz görmezsek direksiyon başındakilerin de göremeyeceğini unutuyoruz.

İklim krizinin yaşamı nasıl etkilediğini, yaşayanların gözünden anlatmayı ve çözüm için atılan irili ufaklı her adımı hikayeleştirebilirsek çok önemli haberlere imza atacağımız kesin.

Burada dile getirilen görüşler Sürdürülebilirlik Adımları Derneği‘ne aittir. Dolayısıyla hiçbir biçimde Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu’nun resmi görüşleri olarak değerlendirilemez.

Gerçek iletişim, öğretmek kadar öğrenmektir

Amaclar icin Iletisim Baris Dogru Ekoiq Dergisi

İnsanların fikir oluşturmasına, desteklemesine yardımcı olan medya, toplumu yönlendiren bir güç olarak da karşımıza çıkıyor. Davranış biçimlerimizi etkiliyor. Kurumların geleneksel rol ve işleyişlerini değiştiriyor. Doğru ve çözüm odaklı bilgiyi sağlamak, insanları etkileme potansiyeline sahip medya biçimlerini tasarlamak ve sunmak toplumdaki değişimleri teşvik etmede önemli bir rol oynuyor.

İletişimin gücü ile uygarlıklar kurabilir, yeni alanlar yaratabilir, var olan düzeni değiştirebilir, toplumsal sorunların çözümünü sağlayabiliriz. 2012’de Rio’da gerçekleştirilen zirvede yoksulluk, eşitsizlikler, iklim krizi gibi sorunlar, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları başlığı altında toplandı ve 2030’a kadar bu sorunların çözümü hedeflendi. Çözümleri ne kadar görünür ve konuşur hale getirirsek, hükümetleri, kamu ve özel sektör kurumlarını da o kadar sorumlu olmaya teşvik edebilir, sorunların çözümlerine de o kadar yaklaşırız. Peki, bu çözümleri görünür hale getirmek için nasıl bir iletişim yapacağız?  Türkiye’nin ilk sürdürülebilirlik odaklı, yeşil iş ve yaşam dergisi EKOIQ Genel Yayın Yönetmeni Barış Doğru’ya iletişimcilerin etkili sürdürülebilirlik iletişimi için nelere dikkat etmeleri gerektiğini sorduk.

“Sürdürülebilirlik oldukça karmaşık bir teorik ve pratik geçmişe sahip”

Aslında bu sorunun yanıtı, düşünüldüğü kadar karmaşık değil. Gerçek bir iletişimcinin neye dikkat etmesi gerekiyorsa, onlara dikkat etmesi yeterli. Asıl sorun; gerçek bir iletişimcinin neye dikkat etmesi gerektiğine doğru düzgün, anlamlı, çağdaş ve gerçek bir yanıtımız olmamasında yatıyor bence.

Belki biraz karışık bir yanıt gibi gelebilir ama aslında öyle değil. Bu yanıtın kökeni, benim sürdürülebilirlik kavrayışımda yatıyor. O zaman biraz bunu açalım…

Sürdürülebilirlik oldukça karmaşık bir teorik ve pratik geçmişe sahip. Geçmiş diyorum ama geçen bir şey yok. Bu karmaşıklık, iyi bir şekilde analiz edilip çözümlenmediği için sadece geçmişin değil bugünün de sorunu.

İletim mi, iletişim mi?

Benim yanıtım ise sade ve basit: Uygarlığın ortaya attığı ama çözemediği devasa sorunlara bir yanıt arayışıdır sürdürülebilirlik. Dolayısıyla, insanlığın yapıp ettiklerinin, kendi arasındaki ve doğayla ilgili sorunların (ki bunlar da birbirini doğurur, doğuruyor) hepsine bir yanıt verme çabası ve dolayısıyla yeni bir uygarlık tanımlama ve oluşturma gayreti. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’na baktığınızda bunu daha iyi görebilirsiniz. Bu 17 amacın haricinde uygarlığın bir sorunu var mı? Yok, çünkü bu amaçlar dışarıda hiçbir şey bırakmayacak kadar kapsamlı.

Dolayısıyla; temelleri ve varsayımları çürük uygarlığın her bir parçasında ayrı bir sorun bulunuyor. İşte iletişim de bunlardan biri (ister bireysel, yurttaştan yurttaşa; ister kurumsal, kurumlardan bireylere veya kurumlardan kurumlara olsun). İnsanlığın geleneksel yapılardan sıyrılarak yeni bir modern uygarlık oluşturmasında önemli bir rol oynayan “İletişim”den bahsediyoruz. Adı iletişim olan ama aslında çoğu zaman “iletim” olarak gerçekleşen bu büyük insani eylemden. Aslında sadece dilbilgisel olarak baktığınızda bile, bu alanın isminin “iletim” değil, “iletişim” olması, karşılıklılık, etkileşim ve diyaloğun temel ve vazgeçilmez özellikler olduğunu göstermeye yeterli…

Ancak söz başka, iş başka. Bütün bir iletişim tarihi, bu anlamda bir monologlar tarihi olarak okunabilir. Hedef kitleyi can evinden vuracak, kandıracak, ikna edecek “gümüş kurşunlar” geliştirmenin bilimi olageldi iletişimin ana gövdesi. Eleştirel düşünce ve akımların sözlerinin en ufak bir iz bırakmaması için kendilerine çelikten bir zırh ören bu iletişim dünyasının propagandacıları, “spin doctor”ları, PR’cıları ve reklamcılarının elbirliğiyle geldiğimiz nokta ise, fiziksel alanda 1,5 derece ısınmayla boğuşan bir gezegen, insanlar arası ilişkide ise, “post-truth” (hakkikat sonrası) oldu ne yazık ki… Bu kadar yalan ve manipülasyondan geriye başka ne kalabilirdi ki!

Öznemiz insan!

Dolayısıyla baştaki soruya, yani “etkili sürdürülebilirlik iletişimi için iletişimciler nelere dikkat etmeli?” sorusundan “sürdürülebilirliği” atsak da çok bir şey değişmiyor. Hatta belki “etkili”yi de atabiliriz. Soru şöyle daha kolay anlaşılıyor: İletişim için nelere dikkat etmeliyiz?

Belki karşımızda özneler olduğunun farkına varmakla başlayabiliriz işe… İnsanların hap yutturulacak pasif nesneler olmadığını anlamakla. Dolayısıyla işimizin monolog değil, diyalog esaslı olduğunu kavramakla… Ve sonra yola her şeyi doğru bilmediğimizle; bizim doğrularımızın herkesin doğrusu olmak zorunda olmadığını kavrayarak devam edebiliriz belki.

Sonra insanların (buraya çalışanlar, tüketiciler, paydaşlar, sivil toplum, yurttaşlar artık neyi koyarsanız koyun) doğru araç ve kanallar yaratıldığında, tahminlerimizin üstünde bir bilgi ve deneyime sahip olabileceğini görebiliriz belki.

Dolayısıyla iletişimin, sürekli konuşan bir ağız olmadığını, çok dikkatli dinleyebilen, anlayabilen bir kulak da olması gerektiğini görebiliriz belki bu noktada. Gerçek bir iletişimin öğretmek kadar, öğrenmek olduğunu da görmemiz olasılık dahilinde bence…

Ve bütün bu yolculuğun sonunda, belki önümüzde yeni ufuklar açılabilir. Ve o yeni ufuklarda, çalışan veya müşteri bağlılığı, inovasyon, sürdürülebilirlik, verimlilik ve itibar üzerine belki bir başka düzeyde konuşmaya başlayabiliriz. Ve asıl iş o zaman, yani gerçekten iletişebildiğimizde başlayacak belki de…

Burada dile getirilen görüşler Sürdürülebilirlik Adımları Derneği‘ne aittir. Dolayısıyla hiçbir biçimde Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu’nun resmi görüşleri olarak değerlendirilemez.

“Amaçlar için İletişim” başlıyor

amacilar icin iletisim surdurulebilirlik adimlari dernegi hollanda

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği olarak, Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu desteğiyle “Amaçlar için İletişim” projemizi hayata geçiriyoruz. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları odağında yaşanan sorunları doğru tespit etmek, sorunlara üretilen çözümleri görünür kılmak, doğru bilgiye erişebilmek için iletişim ağlarını kurmak, güncel gelişmeleri takip etmek için Amaçlar için İletişim projesi başlıyor.

Amaçlar için İletişim projesini; gazetecilik, radyo televizyon, sanat ve tasarım gibi iletişimle ilgili bölümlerdeki üniversite öğrencileri arasında bağımsız haberciliği teşvik etmek amacıyla tasarladık. Proje ile gençler; bilgi ekonomisine geçişte yaşanan değişiklikleri takip edebilecek, bu değişikliklere neden olan süreçleri görebilecek, alanında uzman kişilerin konuyla nasıl başa çıktıklarını görebilecek ve deneyimlerinden yararlanabileceklerdir.

Yaşanan sorunlara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşabilmek için okudukları ve hazırladıkları haber içeriklerini Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile nasıl ilişkilendirebileceklerine dair ipuçlarını atölye çalışmalarıyla bulabileceklerdir.

Sürdürülebilir kalkınma odağında çalışan STK, bağımsız medya organları ile buluşan gençler, yine bu kurumlara gönüllü olarak yazılı ve görsel içerik üretebileceklerdir.

Programa dair detaylar ve başvurular çok yakında duyurulacaktır.