Sürdürülebilirlik Adımları Derneği olarak farklı alanlarda yaşanan sorunlara çözüm odaklı yaklaşmayı, kendi uzmanlık alanında değişime liderlik edenlerle sohbet etmeyi ve onlardan ilham almayı önemsiyoruz. Son günlerde ülkemizin en önemli gündem maddelerinden biri olan Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununu ve çözüm önerilerini konuşmak üzere Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Meryem Kayan’ı Sürdürülebilirlik Gündemi’nde ağırladık.
Marmara Denizi’nde alışılmadık miktarda artış gösteren müsilaj, Ege ve Karadeniz’i de tehdit eden büyük bir soruna dönüşmüş durumda. Peki müsilaj nedir ve nasıl oluşmaktadır? Müsilaj diğer bir adıyla deniz salyası, deniz içerisindeki azot ve fosfat gibi organik maddelerin artması durumunda fitoplanktonların aşırı çoğalarak yapışkan, salyamsı bir madde salgılaması sonucu oluşmaktadır. Meryem Kayan’a göre müsilajın ortaya çıkmasında iki temel unsur var. Evsel ve endüstriyel atık suların ileri arıtma teknikleri kullanılmadan Marmara Denizi’ne boşaltılması bu unsurlardan ilki. İkinci bir temel unsur ise Marmara Denizi’ndeki durağanlık. İklim krizi sonucu deniz suyu sıcaklığındaki artış da deniz canlılarının üremesine olanak sağlamaktadır. Bu durum müsilaja iklim krizinin mi neden olduğu tartışmalarını doğurmaktadır. Meryem Kayan’a göre, iklim krizi gibi müsilaj da çevre tahribatının bir sonucu, sebebi değil. Ancak su sıcaklığının artması sadece müsilaja değil, farklı türlerin artmasına ve çoğalmasına olanak verecek.
Çevre Mühendisleri Odası’nın müsilaj sorunu için sunduğu çözüm önerilerini de dinleme fırsatı bulduk. Meryem Kayan: “Marmara uzun yılların birikimi sonucunda bu sorunu yaşıyor. Düzelmesi noktasında zaman ve süreç lazım. Sebebimiz belli; atık su girdisi kök sebep, balıkçılık, aşırı avlanma, deniz yüzeyinde gemi transferleri gibi etkenler de söz konusu ancak sebebin %80’i evsel ve endüstriyel atıkları Marmara Denizi’ne boşaltmamız. Çözüm olarak, kısa vadede Marmara Denizi’ne deşarjların acilen kesilmesi ve Karadeniz’e taşınması lazım. Atık su arıtma tesisleri bir an önce ileri biyolojik ya da biyolojik arıtma tesislerine çevrilmeli. Tesis olmayan yerlere bu girişimler yapılmalı. Kanal İstanbul Projesi’ne yapılacak olan yatırımın 7 tane ilin arıtma tesislerine harcanması yerinde olur. Kamu kontrolü sürekli ve ciddi olarak yapılmalı. Bu adımları attığımız takdirde 10-15 yıl içerisinde Marmara’yı belli bir seviyeye kadar kurtarmış olabiliriz.”